Sosyal medya zaten hızlı olan zamanı daha da hızlandırıyor. Tıklama yerini ekran kaydırmaya bırakalı çok oldu.
Bu ekran kaydırma işi insanı halden hale sokuyor. Şekilden şekile geçiriyor.
Sevinçten hüzne, gözyaşından kahkahaya, doğumdan ölüme alıp alıp götürüyor.
Hararetli bir siyasi tartışmanın içindeyken birden kendinizi komik bir videonun içinde bulabiliyorsunuz.
Bir yakınınıza taziye mesajı yazarken aynı anda kendi paylaşımınıza cevap vermeniz gerektiği dürtüsü sizi illaki rahatsız ediyor.
Ekranlar kaydıkça ruh halleri de kayıyor. Acı, tatlı, komik, trajik hepsi sanki eritilip ortaya rengarenk bir duygu hali çıkıyor.
Çok şeyden, her şeyden ya da merak ettiğimiz her bir şeyden haberdar olma isteği; ayrışma, gruplaşma ve yalnızlaşmaları da aynı hızda beraberinde getiriyor.
İstemeyenler, sürpriz videolar ve paylaşımlar ise adeta işin bonusu olarak aralara giri giriveriyor. Kişiyi adeta çaktırmadan başka bir kişi olmaya zorluyor. ‘Bunu da? Bunu da ? Denemelisin.’ diyor. Önce istemez görünerekten, sonrasında ise değişik bir keyif haliyle ‘her yeninin’ daha yenisine kadar tadına bakılıyor.
Bu hızlı ve farkı geçişler arasında ise gerçeklik algısı önce alt üst sonra yok oluyor.
Katliam için gözyaşı yerini ağlayan emojiye, söz yerini bazen kızgın bazen gülen yüze bırakalı çok oldu.
Ruh dünyamızı aşırı değişken yapan bu etkileşim farkında olmasak da bir çok olumsuzluğu barındırıyor.
Odaklanamama, kitabi ve gerçek bilgilerden uzaklaşma, kendine nitelikli zaman ayıramama, yakın çevreyi ihmal bu olumsuzluklardan bazıları olarak sayılabilir.
Böylece farkında olmadan daha gergin, daha aceleci, daha yorgun, daha kaygılı oluyoruz.
Kendi paylaşımlarımıza olan tepki beklentisi de ayrı bir sorunu teşkil ediyor.
Değer görme beklentisi başlı başına bir zihni takıntı oluşturuyor.
Gerçeğin sanalın yerini almasından geçiyor.
Evet gerçek daha dar bir çerçevede, daha sade ve çok daha az etkileşimden oluşacak ama kişi için makul ve mümkün bir hayatı sunacak.
Ve belirli süre sonra yine gerçek tepkileri gösterebilmeyi yavaş yavaş hatırlayacağız. Ölüm ölüm gibi, şiir şiir gibi, şarkı şarkı gibi gelecek. Çünkü birileriyle gerçekten paylaşmamız kadar bir hayatı paylaşacağız. Herkes herşeyden haberdar olmayacak. Herkes her hali göstermek ve görmek istemeyecek.
Evet farkındayım bu yazılanlar artık bu saatten sonra ütopik geliyor.
İç sesimiz avazı çıktığı kadar diyor ki:
“Bilakis sosyal medya hakimiyetini daha da daha da arttıracak.”
“Yani gerçeğe dönüş artık imkansız olacak.”
Ve şunları da ekliyor: “Çünkü gerçek öleli çok oldu. Sanal, gelecek yılların tek sahibi olacak.”
“Bedenler karnını doyurmak için gerçek hayatta çalışırken ruhlar tamamen farkı bir alemde mutlu olacak.”
Gerçeğe dönüş ya imkansız oldu ya da çok zor. Veya değişimlere, dönüşümlere bir şekilde alışacağız.
Bir an önce bu ‘ekran kaydırma’ işine hiç bulaşmamış olanları bulabilsek keşke. En azından onları uyarsak. Aman ha! Desek. Hatta onlarla vakit geçirsek.